×

Rahatsız edici hoş duyguların alanları. Liminal Spaces

Liminal Spaces: Psikolojideki Etkiler ve Felsefi Bir Yolculuk

Özet: Bu makale, Liminal Spaces (ara alanlar) kavramını hem edebi hem de bilimsel bir bakış açısıyla inceliyor. Liminal Spaces’in insan psikolojisi üzerindeki etkilerini araştırırken, bu alanların insan zihninde nasıl bir karanlık ve yalnızlık hissi yarattığını keşfediyoruz. Aynı zamanda felsefi olarak “Araf” kavramı ile ilişkilendirilerek, varoluşsal düşüncelere de yer veriyoruz.

Giriş: Liminal Spaces Nedir?

Liminal Spaces, geçiş alanları olarak tanımlanır. Bu alanlar, iki farklı durum ya da mekan arasında kalan, zamansal ya da mekansal bir belirsizlik hissi yaratan yerlerdir. Örneğin, boş bir alışveriş merkezi koridoru ya da terk edilmiş bir okul binası. Bu yerler, alışık olduğumuz mekansal güvenlikten yoksun oldukları için insan psikolojisini derinden etkiler.

Bu kavram, sadece fiziksel alanlarla sınırlı değildir. Liminal Spaces, zihinsel ve duygusal geçiş anlarında da kendini gösterir. Bir ilişki sona ererken hissettiğimiz belirsizlik, yeni bir işe başlarken yaşadığımız endişe, hatta hayatın bir dönüm noktasında hissettiğimiz kimlik bunalımı gibi. Bu, liminal alanların hem fiziksel hem de soyut anlamlarını düşündüğümüzde kavramın ne kadar kapsamlı olduğunu gösterir.

Psikolojik Yön: Neden Rahatsız Oluruz?

Liminal Spaces’in insan psikolojisindeki etkileri oldukça derindir. Psikologlar, bu tür yerlerin insan zihninde “karanlık” ve “yalnızlık” hissi uyandırdığını belirtir. Bir alanın tanıdık ama aynı zamanda tuhaf olması, beynin belirsizlikle baş edememesine yol açar. İnsan zihni, belirsizliği tehdit olarak algılamaya programlanmıştır. Bu nedenle, liminal alanlar tehditkar ve ürkütücü hissettirebilir.

Bu rahatsızlık hissi, beynin “tanıma” mekanizmalarıyla doğrudan ilişkilidir. İnsan beyni, sürekli olarak çevremizdeki tehditleri değerlendiren ve alışık olduğumuz şeyleri tanımlayan bir yapıya sahiptir. Tanıdık ama aynı zamanda garip bir yer gördüğümüzde, beynimiz bu çelişkili bilgileri bir araya getiremez ve bu da tehdit algısını tetikler.

Liminal Spaces ve Duyusal Algı

İnsanların Liminal Spaces’de yaşadığı tuhaf his, yalnızca görsel değil, aynı zamanda duyusal bir deneyimdir. Bu alanlar, genellikle sessizliğin yoğun olduğu, garip yankılar yaratan ya da atmosferik bir ürperti hissi uyandıran yerlerdir. Psikoloji, bu duyusal algının insan üzerindeki etkilerini açıklarken, beynin belirsizlik durumunda aşırı derecede tetikte olduğunu belirtir. Bu duyusal algılar, çoğu zaman gerilimi artırır ve bir şeylerin yanlış olduğu hissini yaratır.

Felsefi Boyut: Araf ve Varlık Soruları

Liminal Spaces, felsefi olarak “Araf” kavramıyla ilişkilendirilebilir. Araf, bir duruma ait olmama, iki farklı gerçeklik arasında sıkışıp kalma anlamına gelir. Bu durum, insanın varoluşsal kaygılarını tetikler. İnsanlar, bu alanlarda varoluşsal bir sorgulama sürecine girer: “Burada ne işim var?” veya “Neden bu yer bana bu kadar tanıdık ve aynı zamanda yabancı geliyor?”

Bu alanların felsefi etkileri, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre gibi varoluşçu filozofların fikirleriyle de açıklanabilir. Heidegger’in “Dasein” (varlık) kavramı, insanın kendi varoluşunu anlamaya çalışırken belirsizlikle nasıl mücadele ettiğini gösterir. Liminal Spaces, bu varoluşsal kaygıyı yoğunlaştırır ve insanın evrendeki yerini sorgulamasına neden olur.

Edebi Bir Perspektif: Liminal Spaces’in Sanattaki Yeri

Liminal Spaces, edebiyatta ve sanatta sıklıkla kullanılır. Stephen King’in romanlarından David Lynch’in filmlerine kadar, bu kavramın ürkütücülüğü yaratıcı eserlerde sıkça işlenir. Karanlık, yalnızlık ve belirsizlik temaları, okuyucuya ya da izleyiciye derin bir korku ve merak duygusu aşılar. Bu, insanların kendi varoluşsal kaygılarını ve korkularını keşfetmelerine yardımcı olur.

Bu tür eserlerde, liminal alanların çekiciliği, izleyiciyi belirsizlik ve karanlığın sınırlarında gezdirmektir. Sinemada, özellikle “gece” sahneleri ya da “terk edilmiş mekanlar” gibi öğeler, seyircide bilinçaltı korkular uyandırır. Aynı şey, görsel sanatlarda da geçerlidir; terk edilmiş binalar veya soyut, tanımlanamayan mekanlar, izleyiciyi içsel bir yolculuğa çıkarır.

Sosyal ve Kültürel Yansımalar

Liminal Spaces, modern toplumda da kendini gösterir. Havalimanları, tren istasyonları, hatta büyük şehirlerdeki boş otoparklar bile liminal alanlar olarak görülebilir. Bu alanlar, sürekli geçişlerin yaşandığı ve insanların günlük hayatın koşuşturmacasında bir duraklama hissi yaşadığı yerlerdir. Kültürel olarak, bu alanlar genellikle “geçiş” ve “değişim” dönemlerini sembolize eder. Sosyologlar, liminal alanların modern toplumda nasıl algılandığını ve bu mekanların şehir hayatındaki etkilerini analiz eder.

Sonuç: Belirsizliğin Çekiciliği

Liminal Spaces, insanoğlunun bilinmeyene olan merakını ve korkusunu ortaya çıkarır. Bu alanlar, hem psikolojik hem de felsefi anlamda derin etkiler bırakır. Belirsizlik, insan zihnini rahatsız eder ama aynı zamanda büyüler. Belki de bu yüzden liminal alanlar, modern insanın hem korkup hem de çekim hissettiği tuhaf bir Araf’tır. Bu alanlar, varoluşumuzu sorgulatan, bizi hem karanlık hem de aydınlık düşüncelere sürükleyen yerlerdir.

Kaynakça:

  1. https://science.howstuffworks.com/engineering/architecture/liminal-spaces
  2. https://www.verywellmind.com/the-impact-of-liminal-space-on-your-mental-health-5204371
  3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Liminal_Mekan_(estetik)
  4. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0360132322004188
  5. https://psycnet.apa.org/record/2013-25673-002
  6. Bourriaud, N. (2002). Relational Aesthetics. Les presses du réel.
  7. https://evrimagaci.org/cografyanin-iki-arada-bir-derede-kalmis-mekanlari-liminal-mekan-nedir-8695?srsltid=AfmBOorzed9OPU5QJHMxmR3X6l2okl70XSx_Tt7cVk6ts7T6owjZn0AK
  8. https://www.healthline.com/health/liminal-space-psychology

Yorum gönder